
Kadın Cinayetleri Alarm Veriyor! Eğitim Şart mı? Şok Rapor
Türkiye'de kadına yönelik şiddet olayları giderek artarken, uzmanlar çözümün eğitim sisteminde yattığını belirtiyor. 2025 yılının ilk yedi ayında en az 177 kadının erkek şiddeti sonucu hayatını kaybetmesi, durumun vahametini gözler önüne seriyor. Şiddetin önlenmesi için eğitimde köklü değişiklikler yapılması gerektiği vurgulanıyor. Peki, eğitim sistemi bu konuda nasıl bir rol oynayabilir? İşte detaylar!
Kadın Cinayetlerinde Korkunç Artış
2025 yılının Temmuz ayında 32 kadın erkek şiddeti sonucu öldürüldü. Yılın ilk yedi ayında ise bu sayı en az 177'ye ulaştı. Bu veriler, Türkiye'de toplumsal cinsiyet temelli şiddetin ne kadar derinleştiğini gösteriyor. Kadın cinayetlerinin çoğu, kadınların en yakınındaki erkekler – kocaları, sevgilileri veya eski eşleri – tarafından işleniyor. Kadınlar, özellikle ilişkiyi bitirmek istedikleri veya barışmayı reddettikleri için yaşam haklarından mahrum bırakılıyor.
Bu durum, kadının kendi yaşamı üzerinde karar alma iradesinin erkek şiddetiyle bastırıldığını gösteriyor. Kadın, hâlâ "sahip olunan" bir varlık olarak görülmekte ve kendi iradesiyle hareket ettiğinde cezalandırılıyor. Bu şiddet, erkek egemen kültürün ve ataerkil değer yargılarının bir ürünüdür. Yani erkek şiddeti, sadece bireysel bir patoloji değil; erkekliği yücelten, kadını ise ikincilleştiren bir toplumsal sistemin sonucudur.
Cezasızlık Kültürü ve Yargının Rolü
Verilere göre, kadınları öldüren 40 failin yalnızca 33’ü tutuklandı. Bu durum, cezasızlık kültürünün failleri nasıl cesaretlendirdiğini açıkça ortaya koyuyor. Yargının erkek faillere yönelik tutumu; indirimler, iyi hâl değerlendirmeleri ve ertelemelerle örülmüş, caydırıcılıktan uzak bir hukuki yapı üretiyor. Bu da yalnızca kadınların değil, toplumun bütününün güvenlik duygusunu zedeliyor.
Kadın cinayetlerinin 28’inin ev içinde işlenmiş olması, “ev”in kadınlar için güvenli bir alan olmaktan çıktığını gösteriyor. Kadına yönelik şiddet yalnızca sokakta, karanlıkta ya da bilinmeyen yerlerde değil; en yakın ilişkilerin ve aile mahreminin içinde gerçekleşiyor. Ev içindeki şiddetin görünmezliği, kadının yalnızlığını ve savunmasızlığını artırıyor.
Eğitim Sisteminin Dönüştürücü Gücü
Şiddeti yalnızca adalet sistemine havale etmek, köklü bir çözüm üretmez. Çünkü şiddet, failin çocukluktan itibaren maruz kaldığı öğrenme biçimleriyle şekillenir. Bu noktada, eğitimin rolü belirleyicidir. Ancak ne yazık ki mevcut eğitim sistemi:
- Toplumsal cinsiyet eşitliğini içselleştirmeyen,
- Müfredatta kadını ya anne ya da “edepli kız” kalıbına sıkıştıran,
- Erkekliği güç, otorite ve liderlikle; kadınlığı ise itaat ve fedakârlıkla tanımlayan bir yapıya sahiptir.
Okullarda hâlâ erkek çocuklarının yüksek sesle konuşması cesaret olarak görülürken, kız çocuklarının aynı davranışı "terbiyesizlik" olarak nitelendirilmektedir. Bu çifte standart, bireyin cinsiyetine göre şekillendirilmiş rollerin zihinlere kazındığı ilk yerdir.
Toplumsal cinsiyet eşitliğine dayalı bir eğitim sistemi:
- Oğlan çocuklarına şiddetin güç değil, zayıflık olduğunu öğretir.
- Kız çocuklarına boyun eğmek değil, hak aramak gerektiğini anlatır.
- Tüm çocuklara farklılıklara saygı, empati ve barışçıl iletişim yolları sunar.
Eğitim yalnızca akademik bilgi vermekle kalmaz; aynı zamanda değer, tutum ve davranış biçimlerini de inşa eder.
Çözüm Önerileri ve Sonuç
Kadına yönelik erkek şiddetini durdurmak yalnızca kolluk kuvvetlerinin değil; eğitimin, medyanın, hukukun ve ailenin ortak sorumluluğudur. Eğitim, bu zincirin en kritik halkasıdır. Çünkü toplumsal değerler yeni kuşaklara en çok okullar aracılığıyla aktarılır. Eğer bir toplumda şiddetsizlik, eşitlik ve dayanışma kültürü oluşacaksa, bu ancak eğitimle mümkündür.
Kadın cinayetlerinin ardındaki kültürel ve yapısal nedenleri değiştirmek için;
- Eğitim müfredatları baştan gözden geçirilmeli,
- Erkekliği yeniden tanımlayacak toplumsal kampanyalar düzenlenmeli,
- Kadınların hak arama mekanizmalarına erişimi kolaylaştırılmalı,
- Ve cezasızlık kültürüne son verilmelidir.
Kadınların yaşama hakkı, bir pazarlık konusu değil; temel bir insan hakkıdır. Bu hakkın garanti altına alınması için yalnızca yasalar değil, zihinler de dönüşmelidir. Ve bu dönüşümün başladığı yer, sınıf sıralarıdır.