Neşet Günal, 20. yüzyılın ikinci yarısında figüratif Türk resminin önemli temsilcilerinden biridir. Eserleri genellikle toplumsal gerçekçi olarak değerlendirilir. Resimlerindeki zaman-mekân ilişkisinin kökeni, doğduğu topraklardır. Çocukluğu köy ve kasaba kültürü içinde geçmiş, çevresindeki insanların yoksulluğu derinden etkilemiştir. Bu deneyimler, tablolarına yansımış ve köy ile toprak olgusu hafızasında kalıcı bir yer edinmiştir.
Neşet Günal'ın Sanat Hayatına Girişi
Neşet Günal'ın sanata yönelmesinde hocası Kemal Zeren'in büyük katkısı olmuştur. Zeren, Günal'ın Orta Anadolu'dan yetişen yetenekli bir ressam olmasında etkili olmuş ve onun Güzel Sanatlar Akademisi'ne girmesi için destek sağlamıştır. 1939'da İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi'ne giren Günal, Sabri Berkel ve Nurullah Berk'in atölyelerinde çalışmıştır. Sabri Berkel'in desen derslerinde figür resmini geliştirmiştir.
Günal, 1937'de Leopold Levy'nin başkanlık ettiği Yüksek Resim Bölümü'ne girer. Burada Avni Arbaş, Selim Taran, Nuri İyem ve Turgut Zaim gibi isimlerle birlikte eğitim alır. Bu dönemde toplumsal gerçekçilik akımından etkilenir. Neşet Günal bu dönemi şöyle anlatır: "Nuri'lerden, Selim'lerden, Turgut'lardan, hatta Avni'lerden çok şeyler öğrenmiştim."
Paris Yılları ve Sanatsal Gelişimi
Neşet Günal'ın Paris'e gitme macerası, hemşerisi Feyhaman Duran'ınkine benzer. Avrupa'ya resim öğrenimine gönderilecek sanatçılar arasında olmasına rağmen, sağlık sorunları ve maddi imkansızlıklar nedeniyle gidememiştir. Ancak 1948'de kazandığı devlet bursuyla Paris'e gitme fırsatı bulur. 1963'te ise ikinci kez Paris'e giderek Uygulamalı Sanatlar Okulu'nda vitray ve goblen halı dokuma teknikleri öğrenir.
Günal'ın resimlerinde, hocası Fernand Léger'in etkileri görülür. Léger'in renkten ziyade resim ve biçim üzerine odaklanması, Günal'ı etkilemiştir. 1954'te İstanbul'a dönerek mezun olduğu Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümü'ne öğretim görevlisi olarak atanır. Bir süre sonra doğduğu topraklara, Nevşehir-Göreme'ye giderek resimler yapar. Bu dönemde yaşadığı toprakların yoksul çocukları, çilekeş kadınları ve babaları, tablolarında yer alır. Kullandığı anlatım dili, doğal ve modern renklerle kendini bulur.
Neşet Günal'ın Sanatındaki Özgünlük
Neşet Günal'ın sanatındaki özgünlük, çocukluk yıllarının yoksulluğu ile farklı zamanların kültürünü birleştirmesinden gelir. Topraklarının insanlarını daha iyi gözlemler ve bu gözlemler, sanatına düşünsel ve özgün bir şekilde yansır. 1956'da Nevşehir'de yaptığı "Bağbozumu" resmi bu dönemin önemli örneklerinden biridir. 1969'da "Kör Hasan'ın Oğlu" isimli eseriyle resim dalında birincilik ödülü kazanır. 1970'te profesörlüğe yükselir. 1989'da Simavi Vakfı Görsel Sanatlar Dalı ödülünü alır. 1980'de ise İDGSA Başkanlığına seçilir.
Neşet Günal'ın Sanatının Değerlendirilmesi
Prof. Dr. Kıymet Giray'a göre, Neşet Günal, Türk Resim Sanatı'nın Toplumsal Realizm hareketi içinde köy resimleri stili ile farklılaşan ve bu stilini özgün yorumlarla zenginleştiren önemli bir sanatçıdır. Giray, Günal'ın sanatındaki gücü şu ifadelerle niteler: "Yoksulluğun dramını yansıtan güçlü gövdeleri, kocaman el ve ayaklarıyla erkek figürleri, resimlerin odağında sürekliliğini korurlar."
- Lime lime olan elbiselerinin açıkta bıraktığı kol
- Gövde ve ağaç dalları gibi kıvrılıp bükülen iri eller
- Sarı yanık toprakla özdeşleşen sarı-yanık tenli insanlar
Sanat eleştirmeni Sezer Tansuğ ise Günal'ın resimlerine dair şunları söyler: "Neşet Günal'ın sanatında, resim düzenine anıtsal nitelikler taşımayı üstlenen figüratif görkem, duyarlılık kökenleri Orta Anadolu kıraçlarında gizlenen heybetli bir yapılaşmanın simgesidir."
Neşet Günal'ın kendi sözleriyle: "Tek kurtuluş yolunun 'bize özgü' olanı bulabilmek olduğunu da öğrendim. İçinden geldiğini, toplumsal ve doğal ortamdan ayrı düşemezdim. Bu ortamın kişiliğimde oluşturduğu 'duyarlılık', çevremle ilişkide hareket noktası oldu."
Sonuç
Nevşehirli ressam Neşet Günal, doğup büyüdüğü topraklardan ne kadar uzaklaşırsa uzaklaşsın, çocuk yaşlarda yaşadığı zor şartlarda insanlarını, çilelerini, ümitsizliklerini usta çizgilerle, fırça darbeleriyle gerçekçi bir şekilde resmetmiş ve kendi topraklarından kopmadığını sanatsal ve düşünsel olarak ortaya koymuştur. O, Cumhuriyet döneminin çok önemli ressamlarından biridir ve eserleri, Türk resim sanatında önemli bir yere sahiptir.